Bazen bir ya da daha fazla kahveyle sabaha kadar baş başa kalmaktır, bazen yapının statik sistemiyle pazarlık yapmaktır, bazen de küçük bir detaya saatlerce takılıp kalmak. Malzemenin dokusunu, güneşin düşme açısını, insanın yürüyüş hızını bile tasarıma dâhil etmeye çalışmaktır. Çiz, boz, yeniden çiz..
Ben sanırım en çok o mekândaki insan deneyimini merak ediyorum tasarım aşamasında. Her mekân, kullanıcıyla birlikte anlam kazanır. İnsanlar o alanlarda hareket ettikçe, oturdukça, baktıkça, dokundukça mekânın işlevi kadar duygusu da ortaya çıkar. Bu yüzden mimarlık sadece estetik ya da teknik bir üretim değil, aynı zamanda bir deneyim tasarlamaktır. Bir mekânın kullanıcısı üzerinde bıraktığı izlenim, mimarın tasarım kararlarıyla doğrudan ilişkilidir.
Bu yüzden mimarlık; ölçüyü, oranı, ışığı, sesi ve dokuyu bir arada düşünmektir. Sadece bir bina tasarlamak değil, insanların içinde yaşayacağı, zaman geçireceği, anılar biriktireceği bir mekân oluşturmaktır. O mekânda çocukların rahatça koşabileceği koridorları, yaşlıların güvenle kullanabileceği rampaları, birinin dinlenebileceği pencere önlerini hesaba katmaktır.
Bazen herkesin dikkat etmediği bir detayı fark etmek, bazen de okulda öğrendiğin ve aslında hayatına dahil olmuş o planlama becerisini kullanmaktır.. “Burası biraz fazla geniş değil mi?” sorusuna, o boşluğun neden önemli olduğunu açıklamaktır. Ve bazen de bir kullanıcının “Tam da düşündüğüm gibi olmuş” demesiyle tüm emeğin karşılığını almak ve sessizce gülümsemektir.